Sokaklarda, otobüslerde, okul koridorlarında... Her yerde aynı manzarayla karşılaşıyoruz: Saygıdan uzak, özensiz, ölçüsüz bir gençlik. Büyüklerin yanında yüksek sesle konuşan, küfürlü cümlelerle birbirine hitap eden, arkadaşına attığı tokadı kahramanlık gibi anlatan bir nesil yetişiyor.
En acısı, bu tabloya bakıp hâlâ “Benim çocuğum öyle değildir” diyen anne ve babaların varlığı. Oysa bu sessiz kayıtsızlık, en büyük çığlıktır. Çünkü çocukların bugünkü davranışları, yarının toplumunu belirleyecek.

-Evde Başlayan Çöküş-
Eğitim, yalnızca okulla başlamaz. Ev, çocuğun ilk okuludur. Anne ve babanın gösterdiği her tavır, sergilediği her davranış, çocuk için bir derstir. Bugün birçok aile, çocuğunun her hatasını örtbas ediyor. Yanlışını konuşmak yerine, “O daha küçük, öğrenir” diyerek geçiştiriyor.
Ama bu tutum, çocukları büyütmüyor, tam tersine şımartıyor. Çocuk, yanlışının arkasında daima ailesini bulacağını bildiği için ne özür dilemeyi ne sorumluluk almayı öğreniyor.

-Okulların Sırtına Yüklenen Ağır Yük-
Öğretmenler, eğitimci olmaktan çok “davranış tamircisi”ne dönüştürüldü. Çünkü evde kazanılmayan görgü, okulda düzeltilmeye çalışılıyor. Anne babanın ilgisizliği, öğretmenin sırtına ağır bir yük olarak biniyor. Üstelik en ufak bir disiplin olayında, okul kapısına gelip öğretmene hakaret eden, hatta şiddete yeltenen veliler var. Bu anlayışla yetişen bir çocuk, öğretmeni nasıl ciddiye alır?

-Ölçüsüz Kıyafetler, Ölçüsüz Davranışlar-
Bugün gençlerin bir kısmı, toplum değerlerini hiçe sayan kıyafetleriyle “özgürlük” ilan ediyor. Oysa giyim kuşam, yalnızca beden örtüsü değildir; saygının, terbiyenin ve kişiliğin yansımasıdır.
Edebe uymayan kıyafetlerle toplum içine çıkmak, sadece bireysel tercih değildir; ailelerin sessiz onayıyla büyüyen bir umursamazlıktır.

-Sosyal Medya ve Dizilerin Tuzakları-
Bir yanda şiddeti normalleştiren televizyon dizileri, diğer yanda takipçi uğruna her türlü edepsizliği sergileyen sosyal medya fenomenleri...
Çocuklarımız günün büyük kısmını bu ekranlarda geçiriyor. Orada gördükleri küfür, kavga, lüks ve şatafat dolu sahneler, onların rol modeli hâline geliyor.
Sonuçta saygısızlık “havalı”, şiddet “erkeklik göstergesi”, lüks “başarı ölçüsü” olarak görülüyor.

-Yanlış Anlaşılan Özgüven-
Anne ve babaların sık yaptığı bir başka hata da, çocuklarına ölçüsüz özgüven kazandırmaları. Çocuklarına sürekli “Sen mükemmelsin, sen asla hata yapmazsın” diyerek büyütüyorlar.
Böyle yetişen genç, başarısızlığa tahammül edemiyor, eleştiriye kapılarını kapatıyor.
Oysa gerçek özgüven, hatayı kabul edebilmekle, özür dilemeyi bilmekle, yanlışın ardından doğruda ısrar edebilmekle kazanılır.

-Çözüm İçin Ne Yapmalı?-
Bu gidişatı durdurmak elimizde. İşte atılması gereken adımlar:
Ailede Değerler Eğitimi: Çocuğa ilk önce evde saygı, merhamet ve sorumluluk öğretilmeli.
Okul-Aile Dayanışması: Öğretmen ve veli birbirini suçlamak yerine aynı masada buluşmalı.
Medya Denetimi: Şiddeti ve ahlaksızlığı özendiren içeriklere karşı devlet ve aileler ortak tavır almalı.
Rol Model Eksikliği: Çocukların önüne sanatçıları, bilim insanlarını, gerçek hayat kahramanlarını koymalıyız. Özgüvende Ölçü: Çocuğa değer vermek başka, onu “ulaşılamaz” sanmak başkadır. Ölçüyü kaçırmadan özgüven kazandırmalıyız. Bugün çocuklarımızın yaptığı her saygısızlık, yarının toplumsal felaketine dönüşebilir. Biz susarsak, televizyon konuşur. Biz ilgilenmezsek, sosyal medya ilgilenir. Biz yönlendirmezsek, sokak yönlendirir. Gelecek nesil burnu havada değil, yüreği merhametle dolu; kibirle değil, edep ve saygıyla büyüsün istiyorsak, iş işten geçmeden harekete geçmeliyiz.
Çünkü kaybedilen her çocuk, aslında geleceğimizden kopan bir parçadır.