SÖZ UÇAR YAZI KALIR

İnsanoğlu meraklıdır, yaşadığı coğrafyayı tanımak ister.
Köyünü, şehrini, bölgesini tanımak ister.
Ülkesini, komşularını hatta dünyayı tanımak ister.
Yaşadığı coğrafyada kendisinden önce yaşayanları merak eder.
Atalarının, dedelerinin nereden geldiğini, nerelerde ve nasıl yaşadığını, nerelere göç ettiğini merak eder.
Hangi zorluklarla karşılaştıklarını, karşılaştıkları zorlukları nasıl yendiklerini öğrenmek ister.
Ecdadının kanla sulayıp, hatıralarıyla yoğurduğu ve kendisine miras olarak bıraktığı toprakları vatan diye sahiplenir, korur, kollar ve gözetir; kendisinden sonra gelecek nesillere emanet eder.
Bugün üzerinde yaşadığımız topraklar, atalarımızın bize emanet ettiği, bizim de bizden sonrakilere emanet edeceğimiz vatan topraklarıdır.
Bu topraklar üzerinde birçok milletin yaşadığını biliyoruz.
Birçok medeniyetin hüküm sürdüğünü ve zamanla kaybolduğunu da.
Kısa veya uzun ömürlü birçok beylik/devlet kuruldu bu topraklarda
Nerdeyse bin yıldır bizim hâkimiyetimizdedir.
Bin yıldır bizim hâkimiyetimizde olan Anadolu’da, büyük zaferlere imza attığımız gibi büyük badireler de atlatmışız.
Yüzyıllar öncesinde, konumuzla ilgili yazılmış kitapları tarihin tozlu raflarından indirip incelediğimizde bu topraklarda tutunmanın sanıldığı kadar kolay olmadığını görürüz.
Geçmişini bilmeyenin geleceğine yön veremeyeceğini hepimiz biliyoruz.
Geçmişinin ihtişamlı levhalarıyla geleceğinin karanlık ufuklarını aydınlatamayan milletler, tecrübesizliğin ve cehaletin kararttığı sahalarda yönlerini şaşırırlar.
Önümüzü görmek ve geleceğimizi sağlam temeller üzerinde inşa edebilmek için tarihi hafızamızı canlı tutmak zorundayız.
Tarihi hafızamızın yazılı kaynaklarını yeniden gün yüzüne çıkarıp halkımızı bilinçlendirmek; sözlü kaynakları kayıt altına alarak gelecek nesillerin istifadesine sunmak öncelikli görevimiz olmalıdır.
Bunu Ahlat özelinde düşünecek olursak elimizdeki mevcut yazılı kaynakları günümüz Türkçesine çevirip bugünkü insanımızın ve gelecek nesillerin ufuklarını aydınlatmalıyız.
Bir zamanlar nüfusu üç yüz bini aşan Ahlat, sahip olduğu nüfusunu, sel, yangın ve deprem gibi doğal afetlerin yanı sıra düşman güçlerin istilası sonrasında kaybetmiştir.
Nüfusuyla beraber nüfuzu da azalmıştır.
Geçmişte yaşanan bu tür olayları bizler yazılı kaynaklardan öğreniyoruz.
Ve aklın yolu bize, selden korunmak için dereleri ıslah etmemiz (kapatmamız değil); depremden korunmak için bölgenin şartlarına göre binalar inşa etmemiz ( olası bir depremde yerle bir olacak yapılar değil); gelecek istilalara karşı koyabilmek için günün şartlarına uygun tedbirler almamız; birlik ve beraberliğimizin yanında nüfusumuzu da korumamız gerektiğini söylüyor.
Doğal afetlere karşı gerekli tedbirleri alıp uygulamak yerel yönetimlerin; dışarıdan gelecek istilalara karşı koymak devletin; birlik ve beraberliğimizi sağlamak kanaat önderlerinin; geçmişte yaşadığımız olayların bilgisini günümüze taşıyarak ders almamızı sağlamak ve günümüzde yaşananları kayıt altına alarak geleceğe ışık tutmak kalem erbabının işidir.
Ahlat’ın geçmişi, bugünü ve geleceği ile ilgili kafa yoran, özverili çalışmalarda bulunan; çalışkan, gayretli ve donanımlı birçok hemşehrimiz vardır.
Yayımladıkları kitaplar ve sosyal medyada paylaştıkları çalışmalarıyla tanıdığım, eli kalem tutan bu hemşehrilerimizin tek çatı altında toplanarak ortak çalışmalara imza atmaları gerektiğini düşünüyorum.
Ahlat adına yeni ve kalıcı eserlerin ortaya konması açısından bu tür çalışmaların önemli olduğuna inanıyorum.
Yakın zamanda Zafer Gülsar’ın yayımladığı “Ahlat-Bitlis Halk Kültüründe Tıbbi ve Aromatik Bitkiler” kitabını, Mustafa Köksal’ın çevirisini yapıp yayımladığı “Ravzatu’s Sefâ’ya göre Moğollar (1115-1259)” kitabı takip etti.
Ravzatu’s Sefa, Timurlular devri tarihçisi “Mirhand”ın, Ali Şîr Nevaî’ye ithaf ettiği yedi ciltlik bir tarih kitabıdır.
Mustafa Köksal, kitabın Cengiz Han’ın doğumundan, Mengü Kağan’ın ölümüne kadar olan dönemi (1115-1259) kapsayan bölümünü tercüme etmiştir.
Mustafa Köksal, Selçuklular, Harezmşahlar, Moğollar ve Ahlat tarihi ile ilgili yaptığı çalışmalarla dikkatleri üzerinde toplayan çalışkan bir hemşehrimiz.
Hatırı sayılır birçok dergide yayımlanan makaleleri bu konuda iddialı olduğunu göstermektedir.
Yazdığı kitap bölümlerinin yanı sıra yaptığı tercümeler de takdire şayandır.
Kitap yayımlandıktan sonra yaptığımız görüşmede hem tebrik ettim hem de kitap hakkında bilgi aldım
Yaptığı ve yapmak istediği çalışmalar dikkatimi çekti.
Benim dikkatimi çeken bu çalışmalar büyük ihtimalle ilimizin ve bölgemizin güzide kuruluşları, Bitlis Eren Üniversitesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Muş Alpaslan Üniversitesi, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi yönetici ve akademisyenlerinin de dikkatini çekmiştir.
Düzenleyecekleri panel, sempozyum ve konferanslarda Mustafa Köksal hocamızın bilgisinden yararlanabilecekleri gibi, O’nu bir akademisyen olarak da değerlendirebileceklerini düşünüyorum.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde, Prof. Dr. Rahmi Tekin hocamız; Bitlis Eren Üniversitesinde, Rektörümüz Prof. Dr. Necmettin Elmastaş’ın yanında akademisyen olarak Doç. Dr. Esra Kürüm hocamız var.
Bu üniversitelerde başka akademisyenlerimiz var mı bilmiyorum ama sayılarının artması gerektiğini düşünüyorum.
Akademisyenlerimizin/Üniversitelerimizin bu konuda yapacakları çalışmalar geçmişimize, günümüze ve geleceğimize ışık tutacaktır.
Söz uçacak yazı kalacaktır.