Bugün sizlere köklü bir eğitim kurumundan, binlerce öğretmen, yüzlerce idarecinin yanında, üst düzey yönetici, milletvekili ve bakan çıkaran bir okuldan söz edeceğim.
Adından sık sık söz ettiren bu okul, sadece bölgesinde değil Türkiye çapında başarılara imza atmış, yetiştirdiği devlet adamları vasıtasıyla ülkenin eğitim-öğretimine yön vermiştir.
Okul, Erciş- Van arasında, Van Gölü'nün Kuzey ucunda, yarımadayı andıran geniş bir arazi üzerine kurulmuştur.
Kuruluşu yüz yılı aşan bir yerleşim yeri.
Rus işgali sırasında tersane olarak kullanılmış, Van Gölü’nde ulaşım buradaki gemiler vasıtasıyla sağlanmıştır.
Ruslar bölgeden çekildikten sonra, alana Denizcilik İşletmesi yerleşmiş, Bir süre Denizcilik işletmesi tarafından kullanılan binalar daha sonra 36. Piyade Alayı’na devredilmiştir.
36. Piyade Alayı’ndan sonra, aynı alan ve binalar, ülkemizin birçok yerinde açılan köy enstitülerinin 21. si ve aynı zamanda sonuncusuna ev sahipliği yapmıştır.
Tarihi seyri içerisinde defalarca adı ve statüsü değiştirilen okul, Erciş ilçesine 18 km, Muradiye ilçesine 24 km. Van il merkezine 82 km. mesafededir.
Van Gölü’nde yer alan adalardan biri, -Adır Adası- bu okula aittir.
Bölgesindeki her öğrencinin mutlaka bu okuldan mezun olmuş bir öğretmeni vardır.
Bu okulun yanındaki Ernis köyünden ünlü bir yazar çıkmış, adını dünyaya duyurmuştur.
Yine bu okulda görev yapmış; Arvasî ailesine mensup büyük mütefekkirlerimizden biri yazılarıyla ülke gençliğinin fikri oluşumunda büyük rol oynamıştır.
Üstteki satırları okuyanların çoğu hangi okuldan söz ettiğimi hemen anladılar sanırım.
Van ve çevre illerde yaşayanların bu ismi duymamış olması mümkün değildir.
Evet, “Van Alpaslan” dan söz ediyorum.
Van, Ağrı, Muş, Bitlis ve Hakkâri illerinden öğrenci alan okul, 1948’de Ernis Köy Enstitüsü olarak hizmete açılmış.
Okulun adı ve statüsü tarihi seyri içerisinde,
Ernis İlköğretmen Okulu . Yavuz Selim İlköğretmen Okulu, Alpaslan İlköğretmen Okulu , Alpaslan Öğretmen Lisesi, Alpaslan Anadolu Öğretmen Lisesi ,Muradiye Alpaslan Anadolu Lisesi , Muradiye Alpaslan Fen Lisesi olarak değişmiştir.
Ben, Alpaslan Öğretmen Lisesi iken, 1976-1977 öğretim yılında girdim bu okula.
Okula başlayalı iki ay kadar olmuştu, 24 Kasım 1976 Çarşamba günü yaşanan deprem felaketinden sonra öğrenciler, Türkiye’nin değişik bölgelerinde yer alan Öğretmen Liselerine gönderildiler.
Bizim sınıf Arifiye Öğretmen Lisesine gönderilmişti.
1976-1977 öğretim yılını Arifiye Öğretmen Lisesinde tamamladıktan sonra geri döndük.
Altı yılımız Alpaslan Öğretmen Lisesinde geçti.
Günün yirmi dört saati derslik, yemekhane, yatakhane, oyun alanları gibi ortak mekânları paylaştığımız arkadaşlarımızla büyük bir ailenin fertleri gibiydik,
Öğrenciler arsında abi-kardeş ilişkisi vardı.
Büyükler, küçükleri sever ve korurlardı.
Küçükler de büyüklere karşı saygıda kusur etmezlerdi.
Sevindiğimizde sevincimize otak olan, üzüldüğümüzde teselli eden, hastalandığımızda başımızda bekleyen bir abimiz veya arkadaşımız mutlaka olurdu.
Aşçısından, şoförüne; hizmetlisinden, marangozuna; bekçisinden, fırıncısına; memurundan, sağlıkçısına kadar bütün çalışanlar görevlerini büyük bir özveriyle yerine getirirlerdi.
İdareci ve öğretmenlerimizin bir kısmı da bu okuldan mezun olmuşlardı.
İdareci, öğretmen ve öğrenciler arasında sevgi ve saygıya dayanan güçlü bir bağ vardı.
Dışarıdan gelenler de kısa sürede okulun iklimine ayak uyduruyorlardı.
Siyasi kargaşanın yaşandığı kısa bir dönem hariç huzur ve güvenin hakim olduğu bir ortam vardı okulda.
En güzel yıllarımızın geçtiği, her karışında binlerce öğrenci, öğretmen, işçi ve memurun hatırası olan o mekânlar şimdi nasıl diye merak ediyordum.
Sınıf arkadaşlarımdan Necati Birol yakın zamanda okulumuzu ziyaret etmiş ve fotoğraflar çekerek sosyal medyada paylaşmış.
Fotoğrafları görünce içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim.
2011’deki Van depreminde hasar alan okulumuzun binaları yıkılmış, Öğrenciler, Erciş-Van karayoluna yakın bir yerde yapılan yeni binalara taşınmışlar
Yıkılan binalarla beraber hatıralarımız da yok olup gitmiş.
Eski binalardan sadece taş olanları ayakta kalabilmiş.
Yani eski üç yatakhane; yemekhane, sinema ve tiyatro salonu olarak kullandığımız bina; hamam, fırın, ambar ve laboratuvar binası…
Fotoğraflara bakılırsa binaların durumu içler acısı.
Gören, bakan insanın hüzünlenmemesi elde değil.
Ayakta kalan yorgun binaların dili olsa da konuşsalar dedim.
Hayret! Aklımdan geçeni anlamışçasına fotoğraf kareleri tek tek konuşmaya başladılar.
Ey beni ölüme terk eden vefasız evlatlarım, diye başladı, yemekhane, sinema ve tiyatro salonumuz.
Günde üç öğün karnınızı doyurdunuz, haftada üç film izlediniz, sahnemde nice oyunlar oynadınız, türküler söyleyip şiirler okudunuz; konuşmalar yaptınız; benim çatımın altında.
Sahnemde, oynadığınız “Dördüncü Murad” “Mustafa Cemiloğlu” piyeslerini unuttunuz mu?
Benimle beraber hatıralarınızı da tarihe gömmeyin.
Elimden tutun ve beni eski günlerime döndürün. dedi.
Çok geçmeden sözü yatakhaneler aldı.
Koridorlarında halay çektiğimiz günleri hatırlattılar.
Soba başında yaptığımız sohbetlerden söz ettiler.
Fırın ve hamam söze karıştı; laboratuvar, yaptığımız deneyleri bir bir sıraladı.
Onları dinlerken yüreğim burkuldu, gözlerim buğulandı; Size söz veriyorum dedim, söylediklerinizi, vefasız dediğiniz evlatlarınıza tek tek ulaştıracağım, size bakarken yaşadığım hüznü onlara da yaşatacağım ve sizin için kimler, neler yapabilirmiş, not edip geri döneceğim.
Evet, Sevgili Alpaslan Mezunları, sitemlerin bir kısmını siz de duydunuz.
Hatıralarımızın yok olup gitmemesi, Mevcut yapıların korunması ve gelecek nesillere emanet edilebilmesi için neler yapılabilir diye düşünmeye başlayın.
Bir gün yetkililerin kapısını çaldığımızda, elimizde yapabileceklerim/yapılabilecekler listesi olsun.