Can boğazdan gelir, demiş atalarımız
Beslenme en önemli biyolojik ihtiyaçlarımızın başında gelir.
Hayatımızı devam ettirmek için beslenmek zorundayız.
Avcı toplumdan, tarım toplumuna; oradan sanayi toplumuna geçişler yemek kültürümüzü zenginleştirmiş ve çeşitlendirmiştir.
Tarihin akışı içerisinde, her milletin kendine has damak tadı, beslenme ve yemek kültürü oluşmuştur.
İklim, yeryüzü şekilleri, yaşanılan bölgenin konumu ve nüfus yapısı gibi sosyal ve coğrafi şartlar da bu kültürün oluşmasında etkili olmuştur.
Bir bölgede et ağırlıklı yemekler öne çıkarken, başka bir bölgede hamur işleri veya sebze ağırlıklı yemekler daha fazla tercih edilir olmuştur.
Bilgi toplumu yeni yeni beslenme alışkanlıkları oluşturma peşinde.
Seyahat, göç ve savaş gibi nedenlerle tanışan farklı kültürlerin, birbirlerinden etkilendiklerini biliyoruz.
Sadece sosyal yaşantıda değil her alanda etkilenme söz konusudur.
Yeni beslenme kültürünün oluşması da bunlardan biridir.
18. yüzyıl Avrupa’sı Osmanlı’nın etkisi altındaydı.
Türk kıyafetleri giymenin bir ayrıcalık sayıldığı ve bu konuda balolar düzenlendiğini tarihi kaynaklardan okuyoruz.
Hele o yıllarda Türk kahvesi içmek Avrupalı için başlı başına bir ayrıcalıktır.
Güçlüyseniz kültürel alanda da başkaları tarafından taklit edilirsiniz.
Bugün, özellikle büyükşehirlerimizde farklı milletlere veya bölgelere ait yemek kültürü ve damak tadıyla karşılaşabiliyoruz.
Yurdumuzun birçok yerinde başka milletlerle özdeşleşmiş yemekleri tadabileceğimiz restoranlar var.
İtalyan mutfağı, Çin mutfağı, Japon mutfağına ait yemeklerin servis edildiği ünlü restoranlar her tarafta göze çarpıyor.
Hatta uluslararası yemek firmaları kendi damak tatlarını başka ülkelere taşımak için bilimsel yöntemlere başvuruyorlar.
“Ninja Kaplumbağaları” filmi sayesinde önce çocuklarımızın sonra yetişkinlerimizin damak tadını değiştirmeyi başaran bu firmalar, ülkemizde bir türlü rağbet görmeyen “Pizza” yı lahmacunun tahtına oturtmayı başardılar.
Şimdi, ülkemizde adım başı bir pizzacıya rastlamak mümkün.
Bizim dönerimizin de başka ülkelerde rağbet görmesi bu kültürel alış verişin örneklerinden biridir.
Türk lokumu denince Avrupalının ağzının sulandığına şahit olmuşsunuzdur.
Ülkemizde birçok şehir kendine ait yemeğini ilgili kurumlara tescil ettirerek coğrafi işaret belgesi aldı.
Hatta bazı şehirlerimiz arasında “O yemek bize aittir” tartışması sürüp gitmektedir.
Tıpkı, Bitlis’e ait olan “Büryan Kebabı” nın Siirtli hemşehilerimiz tarafından sahiplenilmesi gibi.
Bize ait olan yemeklerin başkaları tarafından sahiplenilmesini istemiyorsak, yemeğimize sahip çıkmalı; belgeleyip, kayıt altına almalıyız.
Ahlatlı Hemşehrimiz Zafer Gülsar da bunu fark etmiş olacak ki önemli bir çalışmaya imza atmış.
“Selçuklu’dan Günümüze Ahlat Mutfak Kültürü” adlı yeni bir kitapla okuyucularının karşısına çıkmış.
Bu kitap, Zafer Gülsar’ın, Ahlat’la ilgili üçüncü kitabı.
Daha önce “Kültürel Miras Ahlat” , “Ahlat-Bitlis Halk Kültüründe Tıbbi ve Aromatik Bitkiler” kitaplarını yayımlamıştı.
Ahlat Kültür ve Eğitim Vakfı Yayınları arasında çıkan kitabın geliri üniversite öğrencilerine burs olarak verilecek.
Kitapta Selçuklu’dan günümüze kadar Ahlat yöresinde yapılan yemeklerden önekler verilmiş.
Selçuklu ve Osmanlı saray mutfağının yanında, tekke ve zaviyelerde pişen yemekler, yemeklerin sunuş şekli ve sofra adabından da söz edilmiş.
Ahlat’ın zengin yemek kültürünü gözler önüne sermiş.
1864 Büyük Kafkas Sürgününde Ahlat’a gelip yerleşen Çerkeslerin Kafkasya’dan getirdikleri yemek çeşitlerini ve mutfak kültürünü de eklemeyi unutmamış.
Ahlat’ta düğün ve bayramlarda yapılan önemli yemeklerin yanında üç yüzden fazla yemek çeşidi var kitapta.
Hangi yemekler var, diye sorarsanız, en kısa zamanda kitabı edinin ve kendiniz okuyun.
Benim yazacağım birkaç yemek adıyla yetinmeyiniz.
Kitabı edindiğinizde, hem elinizin altında onlarca yemek tarifi bulur hem de Ahlat Kültür ve Eğitim Vakfının burs hesabına katkı yapmış olursunuz.
Ahlat’ın zengin mutfak kültürünü ortaya çıkaran ve kayıt altına alan hemşehrimiz Zafer Gülsar’ı tebrik ediyorum.
Bir Ahlat Sevdalısı olan Zafer Gülsar, çalışma şevki, azmi ve enerjisi ile herkesin dikkatini üzerinde toplayan çalışkan bir hemşehrimiz.
Kendisine yeni çalışmalarında başarılar diliyor: eli kalem tutan diğer Ahlat Sedalılarına, sıra sizde diyorum.
Elinizi biraz çabuk tutun, zira zaman akıp gidiyor.